11 Mart 2010 Perşembe

Havalar nasıl olursa olsun...

İlk defa başlık koymadan yazımı yazmaya başladım. Sebebi tabiiki ne yazacağımı bilememem. Anlatmak istediğim, daha doğrusu paylaşmak istediğim kocaman bir yirmidört saat var. Sanki uzun süredir uykusuzum. Kendimi çok yorgun hissediyorum. Zaten bu postu yayınladıktan sonra derin bir uyku çekmeyi planlıyorum.
Dün öğle saatlerinde hastanenin yolunu tutmadan evvel, postahaneye uğrayayım dedim. Ersoy'un yaklaşık üç haftadır elime ulaşmayan kartpostalları için. Her seferinde "Bana birşeyler var mı?" şeklinde sorduğum soruyu artık  bu kadar nazik sormaya tahammülüm kalmadığından "Hala gelmedimi yahu?!?!! diye bağırınarak daldım içeri. "Ya ismine birşey yok da, bir haftadır burda isimsiz yollanmış zarflar var, bir bak istersen" demesiyle zarfların üzerinde adresimi görmem bir oldu. Günlerdir başımın etini yedi, gelmedimi daha? Ne biçim posta servisi. Kesin Türkiyede yavaşlamıştır vs. E be adam; sen üzerine isim soyisim yazmassan tabiiki ulaşmaz :D Neyse kartları aldım ama onlar için ayrı bir yazı hazırlayacağım. Bu en berbat günde benim yüzümü güldürdüler. İyi ki de unutmuş ismimi yazmayı :)
Hastanedeki randevuma tam zamanında yetiştim. Emg denen makineyi küçümsediğim için kendimden utandım. Ben bu da kesin röntgen gibi bişiydir dedim. Aman dostlar nerdee. Allah kimsenin başına vermesin. Benim çocukluğumdan kalma iğne fobim vardı (Vardı diyorum dünden sonra artık kalmadı allaha şükür). Çok hastalanırdım küçükken. Annem de sağolsun soluğu hep hastanede alırdı. Muradiyede oturuyorduk Bursayı bilenler varsa eğer, Stadyumun karşısındaki SSK binası hastaneydi ben çocukken. O 40 merdivenleri saftirik gibi güle oynaya inerdim hastaneye giderken. Dönüş ise tam bir rezalet olurdu. Penisilinin yakıcı acısı eşliğinde, salya sümük ağlaya ağlaya çıkardım merdivenleri. Merdivenlerin en tepesinde de fırın vardı. Bi yandan can acısıyla ağlar, bi yandan da afiyetle tahinlimi yerdim. Hep birdaha kanmıycam derdim ama annemin süperzekasıyla nasıl başa çıkayım. Hep kandırırdı beni. Aaa bak Tolgalara gidioz, yok parka gidioz, oyuncakçıya gidioz yeni bebekler gelmiş. :( Çocukluk rezillik, başka bişi diil. Anneler ne isterlerse yaptırabiliolar çocuklara. Neyse efendim işte ben bu 3-4 ay arayla 30'arlı gruplar halinde yediğim penislinli iğneler sayesinde injectionfobia geliştirdim (Bu da ne demeyin iğne fobisi :) ben uydurdum. Literatüre katkım olsun :)). Meğer bu Emg (Elektromiyografi) iğneyle yapılan bişeymiş. Benim iğne olup korkmamamın iki yolu var. Birincisi karambole o anda orada hazır ve nazır bulunmuş olacağım; ki yiğitliğime kaka sürüp kaçmayayım(Bkz: Fatoş denen deyyus arkadaş, iğneli epilasyon için acısız deyip beni nasıl ketenpereye getirdi), ikincisi de kişisel çıkarlarım çok yüksek olacak ki o iğneye razı olayım(Bkz: Geçen bahar pikini giyebilmek uğruna diyetisyen canavarının istediği tahlilleri güle oynaya nasıl yaptırdım).
Neyse sahte gülüşlü ve komple kaplama dişli asistan hanım beni makinaya bağladı. Bileklerime cırt bantlı bişi taktı ki ucundaki kablolar, commodore görünümlü yeşil yazı karakterli :) bi makineye bağlı ve üzerinde böyle şiddet skalası gibi bişi var. Benim içim rahatladı hemen tabii, oh dedim iğne yok küçük duyarga var herhalde bileklikte. Gerçekten de öyleymiş fakat anladığım ve doktorumun anlatabildiği kadarıyla sorun elimin ve kolumun durağan olduğu halde dalgalanmanın devam etmesi. Hemşireden iğne istedi, tabi ben o andan sonrasını hatırlamıyorum :) Şaka bi yana soğuk terler döktüm. Ne olacağını az çok kavramıştım fakat doğru mu kavradım tarzından saçmalamaya başladım. Doktoru "bak bayılırım haa" diye tehdit etmemden tutun da "Aaaa vallahi geçti kolum" şeklindeki angutluklarıma kadar her yolu denedim. Ama nafile. Sonunda pes edip saldım kendimi. Hiç acımıycak dedi. Hakikaten de öyle oldu. Yoksa bütün kolumu delik deşik edip bir ton noktaya o iğneleri saplamasına asla izin vermezdim. İçimi bayıltan kısım ise iğneyi taktıktan sonra düşük şiddette elektrik sinyali göndermesi. Nasıl saçmaladıysam artık (ki çok iyi hatırlıyorum kurduğum cümleyi, aynen aktarıyorum "Fazla vermeseniz, ben zaten çok yüklüyüm, çarpılıyorum hep" puhahhahah :D:D), sempatik doktor hanım başladı gülmeye. Baktım asistan gerçekten gülünce dişleri daha az sırıtıyor. Herneyse efendim, sonunda kolum çizikler içinde, (çünkü mezura gibi bişiyle ölçü alıyordu iğnelediği yerlerden) hepimizin yüzünde kocaman gülümseme, raporumu hazırlamaya başladı. Sonuç ise benim için dehşet vericiydi. Yüzümdeki bütün gülüşler anında silindi. Beni mutlaka ve acil biçimde bir beyin cerrahı görmeliydi onun dediğine göre. Peki siz? Sizin yapabileceğiniz birşey yokmu diyebildim sadece. Ve yoktu. Geçmiş olsun dilekleriyle birlikte ayrıldım hastaneden. Beynim durmuş gibiydi. Hemen Seda'yı aradım. Diğer doktorumla görüşmemi söyledi. Hemen onun kliniğine gittim ama onun söyledikleri de aynıydı. Beyin cerrahı görmeli. Yıkılmış bi biçimde fakültenin yolunu tuttum. Yıllardır ertelememin sebebi buydu işte. Eninde sonunda o tıp fakültesinden içeri gireceğimi biliyordum hep. En korktuğum şey oldu. İncik cincik etmeden bırakmayacaklarını biliyordum. Benim gibi oldu bittici biri için bu işkence kelimesinin eşanlamlısıdır.
Hastaneye girip beyin cerrahisini bulmak yaklaşık yarım saatimi aldı. O kocaman binada bi o yana bi bu yana koşturduktan yarım saat sonra nihayet aklı başında bir insan evladı bana beyin cerrahisini değil NÖROŞİRURJİ levhalarını takip etmem gerektiğini söyledi de rahatladım. O sırada bütün kliniklerin önünden geçtiğim için sinirlerim allak bullak oldu. O anda işte ilk defa gözlerim sulandı. Allahım niye burdayım bu kadarcık küçük bi hastalık yüzünden dedim. Ama ağlamadım. Gözyaşlarımı kesin teşhisin koyulacağı güne saklıyorum. :)
Bilgi işlem kısmına gidip derdimi anlattım ve randevu istedim. Mümkünse bugün olabilir mi? Kız güldü. Hanımefendi size verebileceğim en yakın tarih 15 nisan???!?!?!??!!!!
Evet bana verebilecekleri en yakın tarih 15 nisandı. Düşünebiliyor musunuz 1 ay sonra ve ben aynı tahlilleri tekrar yaptıracağım. Ne garip bir sağlık sistemimiz var.
Sonra yine Sedacığımla konuştuk ve ben biraz daha sakinleştim. Pazartesi günü geçen yaz elim için gittiğim aile hekimimizin önerdiği profesörden randevu almaya çalışacağım. Artık iğne fobim de geçti. Çünkü artık daha büyük korkularım var. Ama yine de keyfim yerinde ve gülüyorum. Bi spiker vardı. Havalar nasıl olursa olsun sizin havanız iyi olsun derdi. Bu aralar benim havam parçalı bulutlu ve rüzgarlı ama keyfim yerinde. Önemli bi sorun olsa da, olmasa da önemsemeyeceğim. Kafam takıldıkça ve moralim bozuldukça daha da kötü hissediyorum. En güzeli yokmuşçuluk oynamak.
Pazartesi spor salonundan ilk gün izlenimlerimle burada olacağım. Gülmeye hazır olun (Şansınız varsa birkaç fotoğraf bile ekleyebilirim kırmızı domates yanaklarımla :D)
Teşekkür kısmına gelirsek :)
Bir yandan Kaan'a diğer yandan bana annelik yapan ve telefona yapışık kulak hastalığına yakalanmak üzere olan Sedacığıma,
Seda'ya halen algılayamadığım değişik bir telefon ağıyla bağlı herşeyden haberdar ve her daim yardıma hazır Filizciğime,
Dün gece beni gülmekten kırıp geçiren Sevda, Sevilaylay, Kaya, Serdar, Mine ve Yassemine,
Telefonda sesini duyup kahkaha modundan yeniden duygusala bağladığım gözümün bebeği Berhanıma,
Yeniden yüzümü güldüren tüysüze (Şaka şaka Cengiiiizzz. Sevgiler...Nevriyen :))
E tabi bir de Ersoy'a tekrar o güzel kartpostallar için.
Tabi bir de sana sevgili okuyucu. Kafanı şişirdim biraz ama idare ediver bu aralar :)
Herkese kocaman sevgiler...

5 yorum:

  1. Canıııım, yazını bi heyecan okudum, geçmiş olsun. Şu sağlık sistemi insanı nasıl da strese sokuyor değil mi. Tıp fakültesine ben çok güvenirim, Bursa da yaşarken birkaç kez gittim, doğru randevular çok sonraya veriliyor, o nedenle ben direkt olarak fark verip profösörlere çıkmıştım, hemen girebilmiştim. (kalp ve endokrinoloji), şimdi nasıl bilmiyorum. Sonuçlarını ben de merakla bekliyorum, sen bu kadar hayat dolu ve canlıyken birşey çıkmayacaktır, eminim çözümü basit bir sorundur. Sevgiler...

    YanıtlaSil
  2. Banucum, biz de öyle yapacağız. Doktor bir yakınımız var, o iyi bir prof. önerdi. Pazartesi alacağız randevuyu. Bu işler çok zor. Hele benim gibi pek fazla hastalanmayan ve hasteneyle işi olmayan biri için çok karmaşık. İşin güzel kısmı ise hiç korkmuyorum artık. Biran önce kurtulmak istiyorum sadece. :) Sana da geçmiş olsun canım. Şimdi çok çok çok iyisindir umarım. Ve güzel sözlerin için de teşekkür ederim. Vallahi işin aslı sizin güzel destekleriniz sayesinde keyfim yerinde :) Öpüyorum çokça

    YanıtlaSil
  3. canım hastaneler benimde gözlerimi sulandırır hep. Şimdi bile sulandı aslında sulugözüm ondan. Herşeyin bir çaresini buluyorlar nasılsa, bende grip migren karışımı birşeyle evdeyim. Şu zarf olyın varya. Benim de başıma geldi. ankara'da oturduğumuz sokak altıparmak caddesi kadar desem yalan olmaz. İlk tayin zarfım gelmiş üzerinde ad soyad sokak ismi apartman adı nosu yok. tesadüf bu ya babamı rahmetli halam çağırıyor sokağın ortasında oturuyoruz bizde babam sokağın başında postacıyla karşılaşıyor ve postacı o kadar insan arasından babama soruyor bu şahsı tanıyor musunuz diye? Üstelik babam kızım deyince postacı bile inanmıyor. Bak postacı sayesinde öğretmen oldum. Allah razı olsun.
    Gülümsedinmi birazcık canım. Olay gerçek bu arada. Seni kocaman öpüyorum kendine iyi bak bol bol gül en iyi ilaç

    YanıtlaSil
  4. virgül koymayı unutmuşum isim ve sokak ismi var apartman adı ve numarası yok

    YanıtlaSil
  5. :D Benim de aynen öyle oldu işte Özdencim :) Gülümsedim. Eskiden sabahları mutlu uyanırdım :( Şimdi sinir harbi içindeyim. Kime sarıp saldırsam bilemiyorum :( Üstüne bir de grip oldum. Oh ne ala oldum yani. Yataktan çıkacak halim yok :( Ne kötü günler bunlar böyle :( Sen de hasta olmuşsun FB'dan okudum. Çok geçmiş olsun canım. Eylül sana kart yapmış :) Ne güzel ya. Kocaman sevgiler Özdencim. Çabuk iyileş

    YanıtlaSil

Bunlar da ilginizi çekebilir...

Related Posts with Thumbnails