21 Mart 2010 Pazar

Yakışıklı erkek-Çirkin erkek

Dün gece izlediğimiz saçma ama eğlendirici program sırasında şu görüşü ortaya attım; "Kanıtlanmış birşey bu, yakışıklı erkekler saftır, çok fırlama gibi görünürler, can yakarım havasındadırlar ama hep canları yanan onlar olur. Çirkin erkek ise hep acı verir."
O an beyinimde çakan tek görüntü Hikmet'in  hayal meyal hatırladığım yüzüydü. İlk gördüğüm an nefret ettiğim, bu benimle konuşmasın dediğim (Evet hatta çok kötü aşağılayıcı bi kelime bile kullanmıştım), dünyanın en çirkin adamı herhalde bu dediğim ve sonunda deliler gibi sevdiğim, yarım kalan aşk hikayem...
1999 Haziran-İstanbul Kadıköyde işkenceci küçük hasır taburelerle dolu bir kafede oturuyoruz. Yanımda eski bir arkadaşım ve onun erkek arkadaşını bekliyoruz. Karşıdan gelen gülümseyen ikiliye bakıp, "Lütfen esmer olan sevgilim deme düşüp bayılırım, çok uyumsuzsunuz" diyorum, esmer olanın bana nelere mal olacağını bilmeden...
Tipini beğenmediğim için az konuşuyorum, neden az konuştuğumu sorunca da yol yorgunuyum kem küm ediyorum. Anlıyor tabii ve hırs yapıp daha da üstüme geliyor. Tasarımdan girip perspektiften çıkıyoruz. Paralel mesleklerdeniz. Yeni mezun çevre mühendisi. Makina elemanları ve tasarı geometri kabuslarımı anlatıyorum, gülümsemeye başlıyorum. Bana 2 boyutu çizimler verip 3 boyuta çevirmemi istiyor. Gözlerinde haince pırıltılarla. Daha bi sempatik görünüyor gözüme ilk iki saatin sonunda. Kalkıp yürüyoruz bütün arkadaşlarla grup halinde. Bir salkım ağacın dalını sıkıca tutup sıyırıyor, ellerinde gül formu olan yaprak demetine bakakalıyorum. Yine o hınzır gülüşle uzatıyor yeşil çiçeği. Kikirdiyorum ben :) Kalabalıktan ooooooo diye bir ses. "İşte ben bir kızı böyle tavlarım" :) Evet işte beni böyle tavladı. Dünyada ne kadar büyük konuştuğum şey varsa hepsi başıma geldi. Sonunda büyük konuşmamayı zorla da olsa öğrendim.
Onu çok sevdim. Hayatımın en güzel dört ayı idı, içine bir ayrılık, bir deprem, bir ölüm sığdırdık. Önce bir arkadaşının telefonuyla, daha sonra inanmayıp geçmiş güne ait karıştırdığım gazete sayfalarının içinde gördüm ölüm haberini.
Bir önceki gün telefonda; "Aşkım çabuk Star habere bak birazdan röportaj yapacaklar benimle" Sonra bembeyaz dişleriyle ve kocaman bir gülümsemeyle yüzünde, vır vır vır deprem enkazı kaldırma çalışmalarını anlattı. Aklımda kalan tek hali o yüzünün. Çekim yaptıkları o binanın altında kaldı. Burası Türkiye dedirten ihmal zincirleriyle... Bunu bir gazete sayfasından okumak ise en acı olanıydı.

Yaşadığım travmayla kendi kendime kaldım. Kurtulmam uzun zamanımı aldı. Psikologlardan nefret ettim, kadıköyden, salkım ağacından, çorludan, adını bile anamadığım o şarkıdan...
Uzun yıllar geçmedi belki henüz ama geçecek. Onu hep o haliyle hatırlayacağım ben. Esmer yüzünde dünyanın en güzel gülümsemesi, buğulu sesiyle bana şarkılar söyleyen çirkin adam. Hayatımın ikinci erkeği kaybettiğim. İlki babam hiç tanımadığım. Ve ben ne günah işlemiş olabilirimler.
Bunları ceza olarak görmeyi bırakalı çok oldu. Hiçbirşey kaybetmiş değilim. Bunu farkettim artık. Herşey zihnimde. Çok güzel anılarım var hatırladığım. Ona ait izlerim var. Beni ben yapan şeyler var. Ve kafamda değişmeyen ve sanırım asla değişmeyecek bir sabit fikir; Çirkin erkekler acı verir...

İyi pazarlar, Sevgiler...

2 yorum:

  1. Dağıldım okuyunca,ne şanşlısın ki tanımış ve yaşamışsın anıların var...Çok etkilendim gerçekten:(

    YanıtlaSil
  2. Her pazar neşeli olurum, güzel bir kahvaltıyla güne başlayıp Ajda dinlerim, kitap okurum, keyif yaparım. Bugün bunların hiçbiri olmadı. Bugün ruh halim kapkara. Bloga da yansıdı. :( Biraz üzücü bir post oldu ama ne yapayım, onu anlatmak geldi içimden...

    YanıtlaSil

Bunlar da ilginizi çekebilir...

Related Posts with Thumbnails