30 Ocak 2010 Cumartesi

Hakkımda 7 ilginç şey Mim'i

 
(Küpelere dikkat ben yaptım :))

Neredeyse bir haftadır Google Readerla aramız bozuk. Sevda başımda duman durumları. Neyseki dün akşam son yazımdan sonra noktayı koydum. Kendime gelmeliyim. Bu melankoli bana yakışmıyor hiç.
Sabah rutinime geri döndüm. Blog taramam hala devam ediyor. Günlerdir bakamadım o kadar çok birikmiş ki herşey.
DenDencim beni mimlemiş. Hakkımda ilginç 7 şey anlatacağım. Kendimi tutamayıp 9-10 bile yazabilirim :)

Önce mimleyim ben de :D Sevgili arkadaşım Demeteris'i mimliyorum.

Gelelim bana;
1- Çocukluğumdan beri ansiklopedi okurum. Eskiden Larousse okurdum, şimdi büyüdüm Wikipedia okuyorum :)
2- Kafamda aynı anda hep birçok şey olur. Bazen öyle bir dalarım ki herşey karışır. Önceki cümlemle sonraki birbirini tutmaz :D
3- Baldırlarımdaki kaslardan nefret ederim. Ömrüm boyunca ağırlık çalışmadım. Nerden oldu o kaslar bilmem. Neyseki topuklu ayakkabı çözüyor sorunu :)
4- Bir gün benlerimi saydım. Tam 147 tane. İrili ufaklı. Sırtımdaki küçükleri sayamadım. Onlar hariç.:D
5- Eskiden yani küçükken dansöz gibi kıvırırdım, şimdi hakgetire. Step hocası kütükleştiğimi söyledi. Çok üzüldüm :D
6- Vücudum 90 kilonun üzerine çıktığında bile kendimi dünyanın en sexy kadını sanıyordum. :D Allahım bu nasıl bir özgüvendir :D (Şimdi 74 kiloyum siz tahmin edin ne halde olduğumu :D)
7- Aşık olunca evrim geçiriyorum. Saniyelik evrimler ama bunlar :D Hamile kadın gibi oluyorum. Bi saniye önce ağlıyorum, iki dakika sonra kahkahalarla gülüyorum. Bide şimdi tüm bu yazdıklarımı okuyunca şaşırdım. Düpedüz deliyim ben yahu :D

Sıcacık bir cumartesi gününden koaman sevgiler...

Kurşuni renkler...

Bir sabah saçlarımı okşayıp da rüzgar
İzlerini sürüp de, gidecek beyaz beyaz
Ve güneş aynaya baktığımda çizgilerden
Yeni bir yüz gösterecek üzülerek biraz
Yok olmaz erken daha
Biraz geç kalın ne olur
Hiç hazır değilim henüz
Ne olur baharlarımı bırakın bir süre daha
Tanıdık değil bana güz
Yok olmaz dur
Dur gidemezsin
Gözlerimin rengi dur
Bulutlara dönemezsin
Yok alamazsın
Beni deli zaman
Ömrüme o kurşuni renkleri süremezsin
O gün başka renkte ağaracak biliyorum
Ve zorla değil ya o rengi hiç sevmiyorum
Ne olur sanki biraz daha zaman verseniz
Yıllar öfkenizi hiç mi hiç anlamıyorum...

 Ne bu ruh hali? Ben de kendi kendime bunu soruyorum şu anda. Ama bütün içsesler sustu. Hepsi ayrı bi köşeye çekilmiş durumda. Fırsat bu fırsat. Konuş kalbim dedim ben de. Ama sen de sustun. Kırıldın mı diye soruyorum, ama yanıt yok. Birdaha seni asla kırmalarına izin vermeyeceğim dedim biliyorum ama... Tutamadım sanırım sözümü. Artık bana inanmazsın da. İnanma zaten. Kırılacaksın çünkü. Bir gün, bir ay, bir yıl, on yıl geçse de değişmez bu hiç. Midende kelebeklerin uçuşmasını hissettiğin an hazırlıklı ol. O geçici mutluluğun tadını çıkar. Yağmurdan önceki o sinsi rüzgar gibi... Anla ki geliyor bela. Ne kadar çok pır pır ederse o kelebekler, tahrip daha fazla olur hep. Sonra ben başlarım yine, yeniden içindeki o cam kırıklarını temizlemeye. Sessizce ağlarsın sen. Haketmedim dersin hep. Ben de gülerim sana. Biliyorum haketmedin derim. Ama sana söz birdaha...
Tutamadığım sözler verdiğimi biliyorsun. Bir sen biliyorsun. Bir de o en uzaklardaki. Şu anda yanımda olabilmesi için herşeyimi gözümü kırpmadan verebileceğim o. Sabah olduğunda bu sessizlik bitecek içimdeki. Bütün sesler hepbir ağızdan konuşmaya başlayacak yine. Sen de hepsini dinleyip, gülüp eğlenip, sızlayan yaralarını unutacaksın. O heyecan içindeki küçük kalp, tazeleneceksin. İzler kalıyor mu diye soramıyorum sana. Korkuyorum. Kalmasın istiyorum. Hep böyle sevnçli, heyecanlı kal diye, insanlara güvenmeye, onları sevmeye devam et diye. Hep son model, sıfır, çiziksiz ol istiyorum. Bütün o kötü şeyleri unut istiyorum, küçük bi çocuğun eline kocaman bi elma şekeri verirsin ya ağlarken, susar hemen, gözünde boncuk boncuk yaşlarla kocaman bi gülümseme yerleşir yüzüne hani. Öyle unut işte. Herşeye rağmen gül istiyorum. Kurşuni renkleri pembeye boya, bütün mevsimler yaz olsun senin için istiyorum. Hiç yaşlanma istiyorum. İçindeki o ateş hiç sönmesin. Hep onsekiz yaşında kal istiyorum. Düştüğünde oturup ağla, ama sonra katıla katıla gül istiyorum. Birkaç dakika sonra dünya sona erecekmiş gibi yaşa istiyorum, kimseyi kırma istiyorum. Seni kıranları çabucak affet istiyorum.

Ben bunları istiyorum. Seninle böyle fırsat bulup, pek fazla konuşamıyoruz biliyorum. Ben sana hep ağlarken masallar anlatıyorum böyle. Bu gece de öyle yaptım işte. Bu sefer daha kolay susarsın ümidiyle... Seni avutmak gün geçtikçe zorlaşıyor. Daha çok yoruyorsun beni. Korkuyorum. Sakın taşlaşma. Hep sıcacık kal içimde. Sevecen. Gülerken kocaman gamzelerin olsun. Kalbim. Sana söz veriyorum. Hep kalbin kırılacak. Ama ben hep böyle tatlı tatlı avutacağım seni. Söz...

24 Ocak 2010 Pazar

Karlı bir pazar günü...

Uzun zamandır yazamadım diycem ama son iletim 16 Şubat :) Bu bir hafta bana bir ay gibi geldi. O kadar yoğunum ki. Aslında sizle hafta değerlendirmesi yapmak isterim ama çok uzun sürer. Kısa geçicem hemen :D Pazartesi kendimi organize ettim. Küçük bi home office yarattım. Craft malzemelerimi düzenledim. Herşey hemen bulabileceğim şekilde şu anda. Bazı eksiklerim vardı. Salı günü yoğun kar yağışına rağmen bunları almaya gittim. Sedacığıma da uğradım. Kaan bebeğimiz (artık bebek dememem lazım koca adam oldu 13. ay bitecek bir hafta sonra) çok tatlıydı yine her zamanki gibi.

Bu önlüğü ona o doğmadan önce işlemiştim kanaviçeden. Ortasını boş bırakmıştım. Doğduğunda işledim. Çok yakıştı tek dişli vampirime :D Şu tonton yanaklara bakar mısınız?

Çarşamba ve perşembe yarı gripli halde geçti. Ufak tefek bişiler hazırladım. Fotoğraflayıp paylaşacağım. Cuma gününü tanımlayacak sözcük bulamıyorum şu anda :D Pasajdaki ilk satışım gerçekleşti. O kadar mutlu oldum ki anlatamam. Günü baştan anlatayım da aynı heyecanı tekrar yaşamış olayım :D
Cuma sabahı gribimden pek eser kalmamıştı. Virüslerle ilaç almadan giriştiğim savaşı yeşil çay, ıhlamur ve limonla birlikte kazandık. Tabi bir de bol bol su (uzun zamandır ilaç kullanmama konusunda hassasım) 2 hafta önce organize ettiğim toplantı cuma akşamıydı ve hava muhalefeti nedeniyle iptal etmeyi düşündüm. Facebooktan etkinliği onaylayan arkadaşlar için de büyük bir ayıp olacağını düşünerek, iptal edip, etmeme arasında gelgitler yaşarken posta kutuma bi ileti düştü. Pasaj.com ürününüz satıldı :D Yaşadığım mutluluğu ilk ürününü satan arkadaşlar bilir. El emeğinin böyle değerlenmesi her crafter için büyük mutluluk. Benim için de aynen böyle oldu.
Fakat büyük bir sorun vardı. Her aşamayı planlayan ben (sanıyorum satılmaz düşüncesiyle) paketleme olayını es geçmiştim. Ürünü 3 işgünü içinde göndermem gerekiyordu. Hemen Bursa merkeze gittim. Bursalılar bilir; bence Türkiyedeki en yardımsever esnaf Bursalı esnaftır. 10 dakika içinde ambalajcıdaydım :D İbrahim bey (Turan Kağıt) çok yardımcı oldu bana. Pinokyo için 15x15x80 kutu gerekiyordu. Maalesef bulamadım. Çünkü sıradışı bi boyut bu,. kolay bulunabilir değil. Özel kalıp bıçağı gerekiyormuş. Biz tam bu konuşmayı yaparken içeri Bursada bu işi yapan beyefendi girdi. "İyi olacak hastanın ayağına geldi doktor" Levent bey de(Evren Kutu Kalıp Bıçak Sanayi) son derece ilgiyle anlattıklarımı dinledi. Kutular için kalıp bıçak hazırlayacağız şimdi. Maliyeti fazla olduğu için bıçakların, az miktarda yapılamıyor, en az 100 tane yaptırmam gerekiyor. O yüzden şimdilik paketeme için başka bir çözüm bulduk. Havalı plastikle kaplayıp (Tel aksamın bozulmaması gerekiyor) craft kağıdına sardık. Ve dün kargoyla Nevşehir'e gönderdik Pinokyomuzu. Hava o kadar kötüydü ki dışarı çıkamadım. Kargo işi de sevgili eniştem (Kaan bebeğin babası) Gökhan'a kaldı. Kendisi beni craft işlerinde en çok destekleyen kişidir. Buradan tekrar teşekkür ederim eniştecim.

İlk alıcım Tolga Bey de çok ilgili bir beyefendi. Kuklayı kendisine yalan söyleyen bir arkadaşına hediye edecekmiş. :) Ne kadar ince bir espri. Umarım beğenir.

Şu anda yapılacak o kadar çok işim var ki fazla detaylı yazamadım. Uygun bir zamanda düzenleme yaparım artık :D Herkese iyi pazarlar dilerim. Sevgilerimle...

16 Ocak 2010 Cumartesi

Annemden bana sevgilerle şalı :D

Bu şalı annem geçen yaz ördü. Tığ işi gibi duruyor. Modelini bilmiyorum. Ben genelde kitaptan model çalışıyorum. Ama örgü ustaları örgüye bakarak hemen modelleri anlayabiliyolar. Bunun için benim on fırın ekmek yemem gerekir :D


Serin yaz akşamları için ördü bunu annem ama ben kışın boyunluk olarak kullanıyorum. Soğuktan koruma gibi bi özelliği yok sağolsun, sadece estetik. Yine de severek kullanıyorum. Sade bi kıyafete ışıltılı ipiyle çok da güzel eşlik ediyor kendileri :D


Keçe Bebek Patiği Yaptım :D


Ve çok şükür bitti :D Ama bi işe yaramadı çünkü Kaancığımın minimini ayaklarına olmadı. Onun için yeni bi tane hazırlıycam. Bu da pasajdaki dükkanıma gidecek haliyle. 1 haftadır bitmek bilmedi. Beni takip edenler az çok bilir artık ne kadar maymun iştahlı ve aynı anda 100 tane iş yapmaya çalışan biri olduğumu. Bitmeme sebebi de bu tabiiki :D Çocuğun doğumgünü geçti ben hala hediyesini bitiremedim. Bitirdiğimde ise acı gerçekle karşılaştım :D Öyle hemen kolay bişi de yapabilirdim yada alabilirdim ama onun için değerli ve özel olmasını istiyorum. Büyüdüğünde bu benim için Fatoş teyzem tarafından yapıldı demeli. O büyüdüğünde ben ünlü bir (İşte burda düşünüyorum bakın :D ne olacağımı bilemedim :) hahhaha) neyse işte ünlü bişi olucam.
Bu şirin papaları Martha'dan buldum, Kaan'a doğumgünü hediyesi ararken. Hem yeni yürümeye başladığı için, hem de ona özel olabilsin diye( ayağına uysaydı eğer ortasındaki beyaz kısma onun küçük bi resmini aplike edicektim.) bu ayakkabılar çok şirin geldi gözüme. Daha doğrusu ev patikleri :D Yapım aşamaları için Martha Stewart size patronu veriyor. Önemli olan ayak hesabını iyi yapmanız. Şahsen ben yapamadım işte. İnternetten bulduğum ayak ölçülerini kullandım. Ama bizim bebeğimiz epey uzun bi bebek(Maşallah) o yüzden ayak uzunluğu tutmadı. Siz mutlaka ölçerek yapın. Ayrıca bu bitmiş hali de değil. İplerini takmadım henüz. Önce zımbayla delikleri açtırtmalıyım. Ama dayanamayıp gönderdim bloga :D Umarım beğenirsiniz. Aaa bu arada Kaancığım ilk doğumgünü davetiyesini de yayınlamak istiyorum. Ay şu şirinliğe bakın. Dişleri bile görünüyor azıcık küçük zombimin :D (Zombiler gibi yürüyor, dengesini sağlayabilmek için. O yüzden zavallım kafasını sürekli biyerlere çarpıyor. Çok şirin çok)

Kazaklarım, hepsini ben yaptım :D

Geçen yıl ki örgü maharetimden bu yıl eser kalmadı maalesef. Geçen kış bolca örgü örmüştüm. Sanırım bu yıl yapacak daha fazla işlerim var. O yüzden örgü örmeye sıra gelmiyor. Ben de yahudi esnaf gibi eski defterleri karıştırdım :)
Bu  benim ördüğüm ilk kazak. Model Burda örgünün ilk sayısındandı sanırım. Şimdi çok kolay göründü gözüme ama o zaman epey zorlanmıştım yaparken. İlk defa çift saçörgüsü çalıştım. İpler sürekli yedek şişten kaçıyordu ve ben çıldırıyordum ilmek kaçırınca :D


Bu da ikinci örgü denemem. Hala severek giyiyorum. Aslında kazak değil. Ben bunu tunik olarak kullanıyorum genelde siyah bi taytla. Herkes hazır aldığımı düşünüyordu. Boyunda örmeyi bırakıp elde örmeye başladığım için, örgü daha düzgün oldu. Kocaman yakasını deviriyorum dekolteye doğru. İnanılmaz şık duruyor vücutta. Üstümdeyken fotoğraflamak gelmedi hiç aklıma.(Kendime not; giydiğin zaman fotoğraflamayı unutma) Model yine Burda Örgü'den.
 
Bu da kendi uydurmam süveter. 2. resimdeki kazaktan artan 200 gr. iple ördüm, ipler ziyan olmasın diye :) O kadar çok giydim ki şekli biraz kaydı :D Ama çok şirin duruyor. Özelliklede grinin en yakın arkadaşı pembe ile birlikte giyildiğinde.

Dediğim gibi geçen yıl bu kazaklarla ve birçok aksesuar örgüyle geçmiş. Ama şu anda hayatımda keçe var. Ve ben keçeyle uğraşmayı daha çok seviyorum. Ama elbette örgü, ilk göz ağrım olarak kalacak hep. Stres atmanın en güzel yolu olarak...
Sevgiler ve craft dolu günler...

14 Ocak 2010 Perşembe

Ah canım otlarım :D


Bendeki bu ot sevdası genetik mi bilmiyorum. Ama inşallah öyledir. Çocuklarımın da (Yanlız çocukLAR, öyle 1-2 diil 4-5 tane olsun :D) ot sevdası olması çok hoş olurdu. Çünkü insanlar pek sevmez yerde bitenleri yemeyi. En bilinen ve tüketilen ıspanaktır. Onu bile sevmeyen insanlar var düşünebiliyor musunuz? Ben düşünemiyorum :D Kış aylarında mahrum kalsak da, baharla birlikte, evimizde bazen ana yemek olarak, bazen de yardımcı yemek olarak hemen hergün ot vardır. Tabi bu duruma müsait bi yerde oturuyor olmam da şans benim için. Geçen gün bahsetmiştim Gülizar ablamın bana verdiği otlardan. Dün onları güzelce temizleyip, banyolarını aldırdıktan sonra, kocaman kocaman doğrayıp, bir tane soğanla birlikte iyice kavurdum. Otların arasında ebegümeci de olduğu için biraz fazla kavurdum. Ama o kadar körpeydiler ki hemen kendilerini saldılar :D Son olarak içine biraz su ve yarım aida çay bardağı pirinç attım. Pişirdim ocaktan almama yakın tuzunu koydum ve kapattım :D Amanın o ne aromaydı öyle. O kadar hoş bir kokusu vardıki. Yeme de yanında yat oldu. Bana afiyet oldu :)

Sevgiler...

Şekerpare ımmmm :)


Sevgili blogger arkadaşım Demeteris'in blogunda yayınladığı kolay şekerpare tarifini görünce dayanamayıp yaptım (Diyet miyet kalmadı vallahi). Hamur çok güzel oldu. Ölçüler tam geldi. Un hariç. Tarifte 4 bardak un yazıyor ben 5,5 bardak kullandım. Çok lezzetli oldu. Tatlı seviyorsanız, özellikle de şerbetli tatlı, mutlaka deneyin. :)

13 Ocak 2010 Çarşamba

Oldu en sonunda oldu :D

Hehehhe Ben de mimlendim sonunda :D Sevgili İğne ile İplik beni hayatımda ilk defa mimledi :D Efenim mimin ne olduğunu sorsanız bilmem :D Bloglardan okuyup anladığım kadarıyla; biri sizi mimlediğinde onun yaptığı ya da yazdığı bişeye cevap veriyorsunuz. İğneciğim postuna masaüstü resmini eklemiş. Sanırım ben de öyle yapacağım. İmam naparsa aynısını yapmak lazım :D (Biliyorum o başka türlüydü de o türlüsü bu yazıya uymaz) Yanlış anladıysam düzeltin beni :D

Gelelim benim masaüstüme efendim :D

Yaklaşık 1 aydır bu masaüstünü kullanıyorum. Alice in Wonderland 5 martta sinemada. Ben de Alice in Wonderland için bir pop up hazırlıyordum. Kasım ayında başladım çalışmaya ama pek fazla ilerleyebilmiş değilim. Çok fazla deneme yanılma yaptığım gibi bir de bu blog ve craft işine daldım. O sebeple zavallı kitap çalışmam bi köşede öksüz gibi bekliyor. Sonra filmin bu afişini bulunca çok sevindim. Cuk oturdu deyim yerindeyse. İlham kaynağı oldu bana. Filmi de o yüzden heyecanla beklemekteyim. Tekrardan Alice projeme geri döndüm. Hazırladığım kitabı paylaşamıyorum maalesef çünkü telif hakları vs. Önce noterde onaylatıp paylaşmam gerekiyor. Yaz başında ham hali bitmiş olursa (allahım hayranım bu iyimserliğime)burdan paylaşırım sizlerle. Gördüğünüz gibi çok bişi yok masaüstümde. Kalabalıktan hoşlanmıyorum pek.

İşin diğer eğlenceli kısmı da başkalarını mimlemek sanırım. Benim seçtiğim daha doğrusu masaüstüsünü merak ettiğim blogcular şöyle;
Stil Direktörü
Kelebek atölyesi
Demeteris
vee
Sesiber

12 Ocak 2010 Salı

Kuşkonmaz maceramız :D


Aaah ah ne günlerdi. 2-3 yıldır başladı bu ot merakı bende. Annemden özendim. Kendisi türünün tüm özelliklerini taşıyan bir Giritli olarak, bizim faunadaki (ege ve marmara) birçok yenebilir bitkiyi tanır. Kendisi bu konuda anneannem kadar başarılı olmadığını düşünsede benim için fazlasıyla iyi. Ben şimdilik birkaç bitki tanıyorum. Hardal, cücü, kokarotu (maratha diyor eskiler botanikte en kullanılan ismi nedir bilmiyorum) ve asfaraca (asparagus bildiğimiz kuşkonmaz). Yerden biten otsu bitkileri tanımak gerçekten zor. Benim bildiklerimin de şekilleri çok farklı olduğu için tanıyabiliyorum. Buralarda (Trilye) her bahar kadınlar ot toplamaya çıkar. Bu geleneği sürdüren genç nesil pek kalmadı aslında. Çoğu 60 yaş üstü nineler. Beni dağ tepe dolaşırken gören ninelerden çok "Afferin" almışlığım vardır. :) Bu saydığım otlardan beni en çok cezbeden tabiiki kuşkonmazdır. Ve her güzel şey gibi onu da bulmak çok zor ve toplaması da bir o kadar zahmetlidir. Kendisine eşlik eden dikenli otlarla birlikle, kuytularda yaşamayı çok sever. Bu da onu toplamayı gerçekten zorlaştırır. Ama azmin elinden ne kurtulmuş ki?
Çok sevgili arkadaşım Sedoşumun annesiyle geçen bahar ot toplamaya çıktık. Aman ne macera. Yılan görmemizden tutun da Gülizar ablamın ayağının burkulup yuvarlanmasına kadar olaylı ama çok eğlenceli bir gün geçirmiştik. 


Herşey işte bu lezzetleri kuşkonmazları toplayabilmek içindi. Önce ulaşılabilir yerlerde böyle küçüklerini bulduk. Çok küçük olmalarına rağmen, bunların koku ve tadları büyüklere kıyasla daha güzel. Yaklaşık 3-4 kilometre yürüdükten ve bütün ana yollardan uzaklaşıp iyice kuytulara gittikten sonra nihayet kocaman kuşkonmazlara ulaştık. Kendimi çamlığın içinde korku filminde gibi hissetmiş olsamda (ah bendeki bu inat) kuşkonmazdan gözüm kör olduğu için korkum hemen geçti :D


Ara ara yeşilliklerde bulduğumuz kokarotları da bonus oldu bizim için :D


Ve nihayet günün sonunda kocaman bir tabak kuşkonmazım olmuştu. Büyüklerini salata yapıp akşam yemeğinde yedik. Küçükler de sabah kahvaltımızda omletin için de damaklarımızı şenlendirdi.

Şimdi sabırsızlıkla baharın gelmesini bekliyorum. Bu bahar daha detaylı resimlerle paylaşmak istiyorum, ot toplama maceralarımı :D
Sevgiler...

Şeker mandalinası :D



Bu da minik mandalina ağacımız. Kendisi küçücük ama bir çok meyvesi var. Kırılacak diye korkuyoruz  :) Bir de tatlı ki mandalinalar. Bal gibi bal. Aman da nazar değmesin benim mini mini pıtırcık kızıma.

Melankolik çiçek :)



Bu çılgın çiçekte otelin önünde duruyor. Çılgın dememin sebebi şu ki; bu çiçek öğleden sonra bu hale geliyor;



Bana çok eğlenceli geldi bu durum. Hergün aynı şey tekrarlanıyor. Sabah kapalı, öğleden sonra açık :) Güneş olsun olmasın. Saat var sanki çiçeğin içinde. Allah neler yaratıyor işte. Maalesef çiçeğin adını bilmiyorum. Sanıyorum karşı komşunun bahçesinden hediye :))) Hediye?!! Güzel bi çiçek görünce bahçelere dalıp hemen yolduğum için doğru, kendimden kendime hediye :D

Sesiber'in Etsy macerası :)


Blog taramasına takılan Nedret ablanın blogundan, Sesiberin Etsy Voter da oylamaya seçildiğini öğrendim sabahın köründe. Bi heyecan yaptım tabi önce. :) Bir Türk'ün Made in USA bi craft satış sitesinde (Ki dünyada en bilinen satış sitesi. Martha site sahibini konuk etmişti. Küçücük bi çocuktu yahu. Başladı yine sesler) oylamaya seçilmiş olması çok güzel bişi. Hesap açtıktan sonra bidaha uğramadığım Etsy hesabına giriş yaptım. Allahtan otomatik şifreyi açık bırakıyorum, yoksa hayatta hatırlayamazdım şifreyi. Bir ton uğraşırdım yine :D Neyse oyumu kullandım. En son 22 oydu. Yarışma 18 ocakta sona eriyor. Sizden isteğim Etsy hesabı olan arkadaşların yarım dakikalarını ayırıp sesibere oy vermeleri. Hesabı olmayanlar da 10 dakika ayırıp hesap açıp oylasa ne iyi olurdu ama bunu isteyemem. Daha yeni tanıştık. Şunun şurasında 1 ay bile olmadı. Hayır hayır isteyemem ısrar etmeyin yaaa. Eh ii tamam o zaman :D Burdan kayıt olabilirsiniz :D Burdan da sesinin bloguna uçup nasıl oy kullanacağınızı öğrenebilirsiniz. Zira onun bi sürü şipşirin kuşu var. Onlar sizi uçurur :)) Sevgiler...

Hahaha oylama linkini unuttum. Yani unuttum sandım :D İşte burada Etsy Voter

11 Ocak 2010 Pazartesi

Sevgililer günü şeysi :D Kartpostal Kampanyası desek mesela?



Roses are red
Violets are blue
Sweet my darling
I love you

:D:D:D Bu minicik şiiri ezberleyeli 100 yıl olmuş sanki :D Oysa henüz küçümen bir ilkokul öğrencisiydim, oxford english ansiklopedimdeki St. Valentine Days temasının bu melodili şiirini ezberlerken. Peh yaşlanmışım. Konuyla alakası diyeceksiniz (yeni blogger olduğum için alışamadınız henüz bana. Toparlayamıyorum beynimdekileri, sürekli başka başka sesler konuştuğu için beynimde konuyu hep darmadağan ediyorum, şu anda yaptığım gibi ) Şöyleki o kitaptaki olaylara çok özenirdim. Böyle sevgililer günü öncesi herkes birbirine sevgi sözcükleri dolu kalpli malpli kartlar gönderirdi. Tabi sevginin sadece karşıt cinsler arasında olduğunu düşünen küçük bi cahil olduğum için o zamanlar :) biraz garipserdim ama ne olursa olsun çok şirindi :D KONUMUZA DÖNEBİLİRSEK :) şimdi bu efsaneye göre öldürüleceği günün öncesinde sevgilisine Your Valentine yazan bir kart gönderen, zavallı aziz Valentine'ın (ki kendisi Hristiyan olduğu için öldürülmüş!!!) 700 yıl önce başlattığı bu masum ve sevgi dolu geleneğini sürdürmek istememden mütevellit bu postu hazırlamaya çalışıyorum. Oh çok şükür :D 10marifetten sevgili arkadaşımız Fındıkkurdum 'un fikriydi bu. Fakat bazı pürüzler vardı. Bu işin blog yoluyla daha kolay halledilebileceğini düşündüğüm için, hepinizi bu şirin etkinliğe davet ediyorum. İlk etapta kendi hazırladığımız kartpostallar olarak düşünmüştük. Daha sonra bazı arkadaşlar haklı olarak vakit ayıramayabileceklerini söyledi. O yüzden her türlü kartpostal geçerlidir arkadaşlar. Sistemin şöyle işlemesini düşünüyorum (tabi yorumlara açık) Katılımcıların adresleri tek bir havuzda toplansın (ki o havuz ben oluyorum :D) Böylece herkes on kere yüz kere adresini yazmak zorunda kalmasın. Ben bütün adresleri topladığımda; bi not defteri sayfası olarak maillerinize yollayabileyim. Ve bütün bu işler en geç 10 şubata kadar bitmiş olsun. Nasıl fikir? Çok kötüyse yumuşatarak söyleyin. Zaten bugün çok ağlayıp üzüldüm daha fazla üzmeyin beni :) (işte bu da duygu sömürüsünün son noktası)
Çok çok sevgiler :D

10 Ocak 2010 Pazar

Berhanım, askerim, canım kardeşim...


Bugün de sabah postasından sonra Facebook güncellemelerini yaparken, mesaj kutuma bir ileti düştü. Herzamanki gibi sabahın köründe kimden gelmiştir diye fikir yürütürken, en ummadığım kişiden kısacık bi ileti aldım. "Çarşıdayım. Msn'i aç". Bu 1 aydan beri beklediğim ve beni en mutlu eden mesajdı. Berhanımdan gelmişti. O benim hayatım boyunca tanıdığım en iyi erkek (hatta en iyi insan). Onun yanında kimsenin yanında olmadığım kadar rahatım, mutluyum ve en önemlisi huzurluyum. Hani insan böyle sevgilisinin yada eşinin yanında huzur bulurya, bana kimse onun yanındayken hiçbişi yapamaz der ya. İşte benim durumumda öyle. Tek bi farkla, onu herzaman bir kardeş gibi sevdim. Komik tarafı hiçbirzaman bi kızla bi erkeğin bu kadar samimi olup, arkadaş kalabilmesine inanmayanlardandım. Ama demekki olabiliyormuş. Bugün yeni fotoğraflar yükleyip altına da yorumlar yazmış. Öyle güzel cümleler kurabiliyor, kendini o kadar güzel ifade edebiliyor ki. Gözyaşlarımı tutamadım. Çünkü onu öyle üzgün ve 1600 km. uzakta yapayalnız, kimsesiz düşündükçe, iyice içim burkuldu. Boğazıma bir yumru oturdu. Dün yemin töreni varmış. Birkaç aile dışında kimse yokmuş. Ve ağlamış. Bu duygularını o kadar güzel ifade etmişki, sanki ben o anda orada, onun yanıbaşındaymışım ve hiçbirşey yapamazmışım gibi hissettim.

Gerçekte buydu aslında. Biz hiç bu kadar uzak mesafelerde bulunmadık. Üniversitedeyken aynı apartmanda iki kat altımda otururdu. Sabah kahvaltılarını birlikte yapardık. Film izlemek için balkondan kafasını uzatıp, Fatma fatma giye bağırıp bütün apartmanı inletirdi. :) Gece dışarı çıktığımızda deliler gibi eğlenir gezerdik. İçerdik, ben bilirdim ki o yanımda ve ben güvendeyim.

Bir gün Erdeğe kaçmıştık. Yaz başıydı. Dönüşte, mıcır döşeli bir yolda gidiyorduk. Biz sağ şeritteydik. Soldan geçenler o kadar süratliydi ki sürekli arabanın kaputuna ve camlarına taşlar vuruyordu. Önümüzde de yine yavaş yavaş giden, son model bir Mercedes vardı. Sanırım adam çıldırdı gelen taşlardan. Arabanın bagajını açtı ve silahını doğrulttu. O anda felç geçirdiğimi düşündüm korkudan. Bacaklarım kesildi. Berhan yavaşça adamı sollayıp devam etti. Hiç konuşmadık. 2-3 dakika sonra ilk söylediği söz şu oldu;" Şurda durayım da bi çuval kemalpaşa patatesi alalım, Akşama patates kızartalım" :D sonra ikimizde ağzımız ayrılana kadar gülmüştük :D Bu durum dalga konusu olmuştu uzun bi süre.

Bunları neden yazıyorum bilmiyorum. Yazdıkça aklıma ne kadar çok güldüğümüz geliyor. O yani Berhan o kadar saf ve temizki. Onu kaybetmek gibi bir ihtimalin varlığını bile kabul edemem. Bugün o kadar çok ağladım ki hiç susmayacağımı düşündüm bi ara. Son söylediği sözlerle biraz rahatladım. Ona onu gerçekten ne kadar sevdiğimi bilip bilmediğini sordum. Çünkü ben çok fazla insanlara seni seviyorum diyebilen biri değilim. Hareketlerimden yada hitap şeklimden (canım, bitanem vs.) insanların bunu anladığını düşünürüm. Ama bugün bilmesini istedim. Yanlız olmadığını bilmesini, onu ne kadar çok sevdiğimi, ne kadar değer verdiğimi, hep aklımda olduğunu ve herzaman benim dostum, arkadaşım, kardeşim olarak kalacağını bilmesini istedim.

4 ay sonra burda. Ben yine eski günlerimize döneceğimizin, küçük kavgalar edeceğimizin, herşeyle dalga geçip, acı veren şeylere gülüp geçeceğimizin hayaliyle geçireceğim bu dört ayı.

İyiki bu blogu açmışım diyorum şu anda. Günlük tutmanın güzelliğini ve rahatlatıcı etkisini unutmuşum :)
Son sözüm tüm asker bekleyenlere bol sabır dilemek olacak. Allah kuzularımızı korusun ve sağ salim dönsünler. Sevgiler...

 

 

Bugün iğne ile ipliğin ilham perileriyle uyandım :D Kelebek atölyesi bloguna uçurdular beni zavallı pericikler. O kadar yoruldular ki kanat çırpmaktan, beni bloga atıp yere serildiler. :)

Kelebek atölyesi harika bir oyun düşünmüş. Hem çok kolay hem de çok sevimli. Tabii ben de hemen katıldım. Hiç eksik kalır mıyım? :D Ama nasıl eksik kalırım, şu şirin kibrit kutularına bakar mısınız. (Derken projem aklıma geldi hahha hem de süper bi fikir :D ay aklımla bin yaşıim ben.)
Kurallar şöyle. Ön kayıt yarına kadar. yani ben bu yazıyı postaladığımda yaklaşık 30 saatlik bi zaman kalmış olacak. Sonra kelebek atölyesi kura çekip eşleştirecek hepimizi. 11 Şubatta da sonuçanacak ve eşleşenler kutularını birbirlerine gönderecek :D hadi hemen Kelebek Atölyesi ne koşun.

8 Ocak 2010 Cuma

Sunshine (Günışığı) Ödülü

Çok sevgili blogger arkadaşım Özdenciğim bana bu sevimli günışığı ödülünü göndermiş. (Ne tatlı tesadüf ki birkaç sinema sitesindeki nickim Little miss sunshine'dır. O muhteşem film yüzünden) Tekrar teşekkür ederim Dendencim. Ben de bu geleneği bozmadan yeni bir zincir halkası ekleyerek, bu tatlı ödülü aşağıdaki 12 blogger arkadaşıma gönderiyorum :)

1- Küçük güller prensesi sevgili Rosamary
2- İlham perilerini hepimizin hayatına başarıyla tutturan sevgili İğne ile İplik
3- Blog dünyasının değerli bloggerlarını bizimle tanıştıran sevgili Maydanoz
4- Çıtı pıtı örgüleriyle sevgili Örgüeli
5- Yaşamın içinden herşeyle sevgili Banuca
6- Şipşirin örgüleriyle sevgili Örgücüoyuncakçınine
7- Bir mimarın gözünden dikiş, moda, tasarım ve diğer güzelliklerle sevgili Lacheen
8- Harika takılarıyla sevgili Sibel
9- Şipşirin ahşap tasarımları ve özellikle bayıldığım matruşkalarıyla sevgili Sergun
10- Birbirinden zarif kurdela nakışı tasarımlarıyla sevgili Nigar Hikmet
11- Ufakşeyler atölyesi ile sevgili HAD
12- Ve son olarak her yaptığı işi merakla takip ettiğim fakat henüz blogunu yayınlamamış olan sevgili Figen Ablama,

aşağıdaki dostluk fermanını, kalbimden gelen tüm sevgi ve samimiyetimle göderiyorum. Herbirinizin yaptığı ve paylaştığı işleri izlemek benim için gerçekten ilham verici. Hepinize teşekkür ederim :)
Not: Bu demek değildir ki ismini anmadığım arkadaşlarımı izlemiyorum :) Sakın alınmayın. Limit 12 kişi olduğu için kısa kestim :) Yoksa hepinizi izlemek ayrı keyif çok sevgili blogger arkadaşlarım :))




5 Ocak 2010 Salı

Mor benim rengim bu yıl :D

Ah bu mor sevdam... Lütfen geçmesin. Çünkü öyle albenili ki...


Fotoğrafta biraz pembeye yakın bi renk gibi ama, sanıyorum ışıktan. Ayakkabım bile açık bi kahverengi çıkmış. Aslında o da koyu kahve :)




5 şişle ördüm. Benim ilk 5 şiş denememdi. Ama sanırım başardım :D Hem sonunda dikiş derdi de yok. Hiç hoşlanmıyorum ördüğüm şeyleri dikmekten. Çok zahmetli bir iş :) Yani hiç bana göre değil :)

Model Burda dergisinden alındı. Klasik çiftli saç örgüsü. Umarım beğenirsiniz çünkü ben bayıldım. Bu yılki tozluk maceralarımı ve kafamdaki yeni süpsüper fikirleri sizlerle paylaşmaya devam edeceğim. Sevgiler...

Kıpkırmısı cool tozluklarım :D

Ah bu tozluk sevdası beni bitirdi. Günlerdir yarımyamalak yaptığım trikotaj işinin meyvesi çok tatlı oldu. Allahım baktıkça hayran kalıyorum ayaklarıma. Bugün tüm gün evin içinde böyle dolaştım. Çok sevgili komşumuz Birsen teyzeciğim beni bu rüyadan uyandırdı sonunda :D Yoksa hiçbir iş yapmadan ayaklarımı seyredebilirdim :D

Annemin "soğuklardan üşüttün sen" gibi kinayeli sözlerini bile umursamadan salınırken, kafamda yepyeni tozluk fikirleri, ayağımda kıpkırmısı tozluklarım bu postu yazıyorum :D

Yapım aşamasını anlatmama hacet yok sanıyorum :D herşey ortada, dümdüz vargel. Hadi sarılın kırmısı iplere. Ayaklar sımsıcak olsun :D Sevgiler...

İğne Toplama Procesi :)


Bu şirin şeker kutularını heryerde görmüşsünüzdür. E şimdi ne var bunda Fatma demeyin :) Ben bunları iğne kutusu olarak kullanıyordum. (E tabi bunda da bişi yok). Gelin görün ki çok savruk çalışıyorum her zaman. İşimi bitirip herşeyi topladıktan sonra (Ki bu çok nadir olur :)), ayağıma batan minik çok sivri uçlu iğnelerin acısı canıma tak ettirdi. Ve ben de bu çözümü buldum. Sıkı durun geliyor (asrın buluşu ginger). Bu şirin kız figürlü kapakların altına mıknatıs yapıştırdım :D İşimi bitirdikten sonra, kapağı şöyle bir gezdiriyorum ve voila :D

Zavallı ayaklarım bunu düşünen aklıma minnettar. Ne demişler akılsız başın cezasını ayaklar çeker. Artık durum değişti :) Akıllı başımın sefasını ayaklarım sürüyor :) Craft dolu günler dilerim efendim :D

Ne olurki bundan? Makyaj çantası :D


Evet bu da annemin parlak ipleriyle ortaya çıkan son şaheserim :D Biraz çarpık çurpuk oldu ama bundan güzel makyaj çantası olur diye düşünüyorum :D Moden her zamanki gibi DMC den. En sevdiğim muline markası. Arkasının resmini çekmedim çünkü kırmızı dümdüz bildiğiniz keçe. Sepetimden bulduğum kırmızı küçük fermuarı da takınca oldu bitti :D artık şirin bi makyaj çantam var. Hemde evyapımı :D

Mor Geri Dönüşüm Bileklik

Bunca zamandır hep niyet edip yapamadığım bu bilekliği nihayet geçen akşam hayata geçirdim :) Tamamen geri dönüşümdür kendileri. Yani bedavadan şık bir bilekliğim oldu :D Hem de tam arayıp bulamadığım cinsinden.
Yapım aşamaları ise şöyle; (o an o kadar heyecanla ve çabuk yapıyorum ki fotoğraflamak aklıma gelmiyor) ilk önce ince kartondan taban yaptım. Bileğimin ölçüsüne göre hazırladım ben. İstediğiniz kalınlıkta olabilir. 1-1,5 cm kalınlığında gazete parçalarını yırttım. Sulandırılmış tutkalla bunları tabana sara sara yapıştırdım. Sonra biraz bombeli olsun diye, enine sarmaya başladım değişik kalınlıktaki parçaları. En son olarak üzerini de iyice tutkallayıp kurumaya bıraktım.

Güneşli gün insanı

Karar verdim ben kesinlikle güneşli gün insanıyım. Kapalı hava bana göre değil. Çok afedersiniz kış uykusuna yatmam lazım benim. Tabi kendime ufaktan teddy bear benzetmesi yapmam hoş olmadı ama gerçekler acıdır. Bakınız şöyleki sabah gözüme kaçan günışığı mutluluk sebebim. Annemin tüm uyarılarına rağmen pencerelerimin perdelerini sonuna kadar açık bırakmam da bu yüzden. Güneşe aşşığım. Yaz aylarında benim için eğlence demek. Kışın ise yaşam kaynağım oluyor. Benim için ehemmiyeti çok büyük :) Artık yeni güne başlayabilirim. Süper gönderilerim var bugün.

3 Ocak 2010 Pazar

Yeni şaç tokası kutum

Bu da 2 gün önce ördüğüm saç tokası kutum. Dün akşam üzerlerini 10marifette gördüğüm keçe toplarla süsledim. İçine bugüne kadar birer zavallı gibi kağıt poşette muhafaza ettiğim tokalarımı koydum. Artık onların da bir yuvası var :) Şimdi de İğne ile İpliğin blogunda gördüğüm ve üzerine benden bişeyler katabileceğim bi fikirle uğraşma vakti. Akşama kadar biterebilirsem burdan paylaşacağım. Görüşmek üzere...

Immmm krep krep krep



Yeni güne yatak postasıyla(mail kontrolü, bloglarda gezinti vs.) başladım saat 8.00 de. Ve tam 4 saat boyunca kalkamadım yerimden :) Süper bi blog keşfettim, aslında başkalarına göre pek keşif sayılmaz çünkü 100 küsür tane takipçisi olan bir blog. İsmi İğne ile İplik Çok tatlı bir hanımefendinin tasarım, DIY ve daha birçok dopdolu güzel fikirlerle süslü blogu. Bütün blogu taramam 4 saatimi aldı ama değdi. İnanılmaz güzel fikirlerle dolu olarak güne başladım. Midemden gelen gurultular eşiliğinde iki gün önce şu anda hangi blog da gördüğümü hatırlayamadım kusuruma bakmasın arkadaşımız (Rosemary diye hatırlıyordum ama bulamadım) krep tarifini uyguladım. Benim krep hamurumdan daha farklıydı. ben 2 ye 2 ölçü kullanıyorum ve süt tabiiki. Bu tarifte 2 yumurta, 1 su bardağı un ve bolca su var. çok sıvı olarak hazırlanıyo hamur ve yarım kepçe dökülüp incecik tavaya dökülüveriyor. :) E tarif bu kadar kolay olunca ben de hemen hazırladım işte ve ortaya bu görüntü çıktı. Annemle paylaştım tabağımı çünkü yüksek kalorili oldu :) Yağ koymadığım için biraz mayonez yoğurt karışımıyla bol kalorili hale getirdim :) Afiyet oldu. Tıka basa doydum. bu satırları eteğimin düğmelerini açarak yazıyorum çünkü eğilemiyorum :)

Bunlar da ilginizi çekebilir...

Related Posts with Thumbnails