4 Ekim 2010 Pazartesi

Yeniden Mr.G

Bu haftasonu (Pazar sadece, malum benim tek istirahat günüm Pazar), her haftasonu olduğu gibi Trilyedeydim. Pazar sabahı evden çıkıp, kulaklıkları takıp müzik dinlerken, sıra şarkıcı Tan'a geldi. Ve o anda aklıma Bay.G düştü yeniden. Bay.G ve benim en son maceramızdan bu postta bahsetmiştim. Şimdi ona göre tatsız, bana göre komik olan hikayeyi yenileyip onun canını sıkmıycam. Çünkü kendisi bana ültimatom verdi. Ve açıkçası korkuyorum :D Birkaçgün önce telefonumu değiştirip, rehberimi yedeklemeyi unuttuğum için tüm telefon defterim yokoldu. Mr.G ye yazdığım mesajı yollayamayacağımı "Kime" sekmesine boş boş bakarken anladım.



Eylül ayı başında ay sonuna doğru İstanbul'a geçeceğini ve İzmir'e dönerken haberleşeceğimizi söylemişti. Ama arkadaşım yani bu kadar mı olur. Eve geldim. 2 saat sonra telefon çaldı. Ve biz bir 2 saat sonra buluştuk. Onun daha önceden de geldiği şirin balıkçıda oturduk. Ben küs olduğum Yeni Rakı ile barıştım. O bilmem kaçzaman önce yediği ithal kalamarın heabını sordu. Mr.G yanında en çok eğlendiğim ve sevdiğim arkadaşlarımdan bir tanesi. İnsan ilişkileri o kadar sağlam ki, sanki o bana dünyadaki her işi layığıyla yerine getirirmiş gibi geliyor. Akşam restoran sahibiyle diyaloğu, sigara içmek için saklandığımız çiçeklerin yanındaki masada oturan tatlı İzmirli bayan ve oğluyla sohbeti, Yalova yolu üzerinde bi lastikçide (ki geç kalma sebebi) lastiklerini bi çırpıda değiştirme hikayesi, Bau daki  yine İzmirli (Ne çok İzmirliyle karşılaşmışız akşam :D) çocukla diyaloğu... Görmeniz lazım anlatamıyorum. Böyle onu alıp hiç yanınızdan ayırmak istemeyeceğiniz mükemmel bi adam işte. Hem çok eğleniyorum, hem de bazı derin konulara girdiğimizde özellikle siyaset yada din gibi gerilmiyorum. Sadece karamsarlıktan dolayı biraz üzülüyorum ama hepsi bu. Bu zamanda en amiyane tabirle "aynı telden çaldığınız" birilerini bulmak çok zor. O yüzden Mr.G iyiki arkadaşımsın :) Seni çok seviyorum.



Yemek ve birkaç duble rakıdan ve süper bir sohbetten sonra Görükle'ye geldik. Yaşadığım yerden hiçbir postta bahsetmemiştim aslında şimdi paragrafı kurarken bunu farkettim. Burası Uludağ Üniversitesi kampüsünün yanında neredeyse tamamı öğrencilerden oluşan bir kasaba içinde barlar, cafeler, parklar, restoranlar bulunan. Ve hiç uyumayan. Gece saat 4 te bile dışarı çıksanız parklarda oturan, yada cafede içkisini yudumlayan, yada yürüyüşe çıkmış insanlarla karşılaşabilirsiniz. Herzaman aktif ve yaşayan bir yer burası. Bursada alkol satışının serbest olduğu birkaç kurtarılmış bölgeden biri. Peh demokrasiymiş. Yeşilaycılara var demokrasi bu ülkede. Neyse germeden kendimi bu konuyu es geçiyorum.(Dipçik not: alkolik değilim ama istediğim anda istediğime ulaşamamak, özgürlüğümün kısıtlanıyor olması yani, iğrenç bir his)

Mr.G sevdi burayı. Bau adındaki güzel cafede votkayla devam ettik sohbete. Ersuncuumun geçen sabah, sabah sabah içtiği ve önerdiği Smirnoff North'u test edelim dedik. Ersunun önerisi de "sek iç" olmasına rağmen hangi akla hizmetle energy ile içtiğimizi bilmiyorum. Velhasıl ağzımızda meyvesuyu tadıyla evin yolunu tuttuk. Aslında burda kavşakta çevirme yapan polis memuru beylerden bahsetmek isterdim ama, dediğim gibi çok sert bir ültimatom aldım. 10 Nisan 2011 sonrasında istediğim gibi bir post yazacağım umuyorum. Hiç korkum olmadan. (Bu tarih onun psikoloji testine gireceği tarih, bikaç tek attıktan sonra girmeyi diliyor kendisi :D Ah keşke yanında olsam da görsem o diyalogları :D

Sonunda eve vardığımızda hala birşeyler içecek modda olduğumuzu gördük ve bir votka energyle kapanışı yaptık. Ama ne kapanış. Küçücük minyatür bozması evimde buz olmadığı için buzluktaki karları attık bardağa :D Hayatımda hiç karlı votka içmemiştim. Eğlenceliydi. Ha bir de Altay muhabbetimiz var ki akıllara zarar. Yahu ben nerden bileyim Altay diye bir takım olduğunu. İzmirli miyim ben? Zaten bu top topaç işlerinden anlamam. Sadece bu yıl şampiyon olduk onu bilirim, futbolcuları bile tanımam. Bir Volkan'ı tanıyorum kişisel olarak. Mr.G hangi takımlısın? Dedi Altay dedim o ne? :D hahahha asrın hatası. Vay anam koskoca Altay 1914 te kuruldu da bilmemne. Dedim o daha kötü, o tarihten beri adınızı duyuramadıysanız, şampiyon olamadıysanız yazık :D Bu satırları okurken delleniyorsun biliyorum. Ama bak şu da var ki G hocam, sen sevip tutuyorsan vardır hikmeti dedim ve araştırdım. Gözlerim yaşardı gerçekten. Neden renklerinin siyah-beyaz olduğunu ve neden isminin önüne "Büyük" eki aldığını bildim öğrendim. Merak edenler için tık tık. Bundan sonra fahri Altaylıyım ben.

Gelelim sonuç bölümüne; Akşam yuvarladığın içkiler, sabah beynini deler bu bir,
Mudanyanın yeleken havasını bilip öyle tiril tiril ince bir hırkayla çıkarsan sokağa o grip hiç geçmez bu ikiii,
Ah Mr.G sen istediğin kadar tembihle bu kız hep burnunun dikine gider ve hep yazar, dur bakalım bunlar çok iyi günler, daha neler yazıcam, iyi kötü ne yazarsam yazayım, sana değer verdiğimi ve sevdiğimi bil bu üç.
Biraz Mr.G'ye mektup gibi oldu sevgili okuyucu ama napiim kusura bakma artık. Hepinizi tek tek öperim, sevgiler...

4 yorum:

  1. Bayılırım Trilye'nin mezelerine bir de balık kokoreçine:)) Ohh afiyetler olmuş:)

    YanıtlaSil
  2. Chilekim Trilye bambaşka bir güzeldir :D Ben de bayılırım. Ve evet afiyetler oldu çok güsel hem de :D Çok teşekkürler yorumuna mujk :D

    YanıtlaSil
  3. Bebeğime yarasın herşey her daim gülümse sen özel kuzum benim :)

    YanıtlaSil
  4. Hoş bir post olmuş.:)

    "aynı telden çaldığınız" dost konusunda çookk haklısınız.

    YanıtlaSil

Bunlar da ilginizi çekebilir...

Related Posts with Thumbnails