19 Mayıs 2010 Çarşamba

Bir küçücük askercik varmış...

Onun adı Berhan Çağlıyanmış... :D Çok şükür sonunda askerimiz sağ salim geldi. Geçirdiği değişim şu aralar kafamı kurcalamakla birlikte, emin de olamıyorum. Çünkü henüz yüzyüze konuşabilmiş değilim. Bu askerlik denen olayın ne menem bir şey olduğunu sanıyorum az da olsa anlayacağım Berhan sayesinde. Erkekler hep anlatırlar ya bitmez tükenmez askerlik hikayelerini, bizimkinde henüz öyle bir girişim göremedim ben. Bugün 3. günü gelişinin. Sanırım performans beklemek için biraz erken. Ve yine sanırım, bir-iki ay sonra ben bu yazıyı okuyup allah beni nasıl biliyorsa öyle etsin, şom ağızlı ben diyeceğim. :) Ama şu anki durum şu; bebeğimin içine uzaylı girmiş. Böyle bir durgunluk, sakinlik, akıl alır gibi değil :) Acaba herkese mi böyle oluyor, bilmiyorum. Umarım aranızda "askerden yeni gelmiş adam nasıl olur?" sorusuna cevap verebilecek arkadaşlar vardır. Yoksa kuzumun başının etini yemeye devam edeceğim;
-Ya kanka vallahi sana bişi olmuş.
-Ya yok kızım iyiyim, normalim.
-Ya yok yok, sen çok durgunsun
-Askerden yeni geldim ya, ondandır
-Nerde benim eski bebişim :( hiç eskisi gibi diilsin Berhan ya.
-................................................ oldu mu? Rahatladın mı?
-ehhehehehe

:D İşte durum bu. Bakalım bir de canlı göreyim. Ne olmuş kuzucuğuma. Askerlik gerçekten adamı nasıl değiştiriyormuş anlamaya çalışayım.

Haberlerinizi bekliyorum şekerler. Bol gülücüklü günler dilerim :D


İyiki doğduk...

Kaç gün, kaç ay, kaç yıl geçtiği önemli mi? Yeniden gördüğünde, okuduğunda, yaşadığında, zihninde oluşan algı, on gün, iki ay, doksanbir yıl öncesinde ki değil midir?
Uzun zamandır yazmak isteyip de yazamadıklarım, kafamda o kadar çok yer kaplamaya başladı ki neyi hangi sırayla yazmam gerektiğini bilmiyorum.
İlk olarak bugünle başlamak istiyorum. 19 Mayıs. 91 yıl önce atılan özgürlük tohumları, kocaman bir ülkenin ve insanlarının yaşam şekillerinin değişimiyle, hızlı devrimlerle bu günlere kadar gelip yeşerdi. Atatürk'ün siyasi zekası, ülke insanlarının sonsuz azmi sayesinde, parçalanıp bölünen hasta bir devlet, doksanbir yılın sonunda, dünya sahnesinde yeniden yerini aldı. Ecdadımıza duyduğumuz sevgi ve minnet bir tarafa, bugün içinde bulunduğumuz siyasi, askeri, ekonomik hayat ve yaşam standartları, onların hayallerini kurdukları "yüksek medeniyeler" seviyesinin çok yakınlarında. Bu durum içinde yaşanan açmazlar, problemler, çatışmalar ise her devletin başa çıkmaya çalıştığı sorunlarla hemen hemen aynı. Aslolan bu noktaya gelebilmiş olmamızdır bence. Tüm büyük ülkelerde, ekonomik krizler, terör belası, azınlık problemleri, siyasi çalkantılar her dönem yaşanmıştır ve yaşanacaktır. Biraz polyannacılık gibi olacak ama; ya tüm bunları yaşayamıyor olsaydık? Başka bir devletin sömürüsü altında olabilirdik. Ne içişlerimizde ne de dışişlerimizde bağımsız olurduk. Yada ambargo altında olsaydık. Ekonomik özgürlüğümüz olmasaydı? Yada teokratik bir ülke de yaşıyor olsaydık? Ne kişisel özgürlüklerimiz, ne de siyasal haklarımız olurdu. İşte tüm bu durum içinde her ne kadar yaşam standartlarımızla ilgili memnuniyetsizliklerimiz olsa da, bunların hiçbiri kökten değiştirilemeyecek genel şartlar kadar (ülke rejimi, dil, din, ırk) kötü olamaz.
Bugün bu sebeple önemli, diğer ulusal günler gibi. Ben kısa bir mola olarak algılıyorum ulusal günleri. Neredeydik? Nereye, nasıl geldik? Ve ne olacağız? Tüm bunları düşünüp toplama-çıkarma yaptığım zaman, içimi hep bir huzur kaplıyor. Ne kadar güçlü bir ecdada sahip olduğumuzu, neler yapabildiğimizi düşünüp, yapabileceklerimiz için mutlu güzel düşüncelerle dolduruyorum zihnimi. Koskaca bir ülkenin tek vücut olup, o dönemin siyasi, askeri ve ekonomik açıdan en güçlü devletlerine nasıl kafa tuttuğunu düşünüp, gözlerim dolu dolu gülümsüyorum. Ve tüm bunlar için, kelimelerle ifade edemeyeceğim kadar, tüm kalbimle teşekkür ediyorum, ülkemi "Türkiye Cumhuriyeti" yapan tüm insanlara.
Sonra da Atatürk'ü düşünüyorum. Onu görmenin önemli olmadığını biliyorum (yine de umutsuzca bir istekle görmek isterdim). Onun düşüncelerini anlayabilmenin, onu görmek kadar değerli olduğunu biliyorum. Doğum gününü sorduklarında neden 19 Mayıs dediğini anlayabiliyorum. Verdiği kararı, halkıyla paylaşıp onay aldı. Omuzlarındaki ağır yüke destek vermelerini istedi. Kurtuluşun tek çaresini, kesin fikirlerini paylaştı. Ve halkı da ona inanıp destekledi. Canları, malları ve iman güçleriyle tam destek verip işe koyuldular. Bunun nasıl bir ruh hali olduğunu, sadece okuduğumuz kitaplardan ve canlı tanıkların anlattıklarından biliyoruz. Hiçbir durum ve şart o günleri anlayabilmemizi sağlayamaz. Böyle hissediyorum. Sadece her koşulda şu anda içinde bulunduğumuz durumdan kat be kat daha kötü olduğunu hayal ediyorum.
Ve sonuç olarak şuna da inanıyorum ki; onu anlayabilmiş, onun ruhuna sahip evlatları olduğu sürece, birdaha o günlerin tekrarı olmayacak! Bir daha hiçbir dış odak ülkemize elini süremeyecek! İzleyeceğimiz yol, bize çizdiği yol haritası çok açık ortada. Tek yapmamız gereken, uygulamak ve unutmamak! Kim olduğumuzu, nereden gelip, neler yaşadığımızı, ve nereye ulaşmak istediğimizi hep hatırlamak.

Bu sebeple; gidecek çok yol, varılacak çok hedef olduğunun farkına varmış, genç Türkiye'nin ve ATAM'ın doğum gününü kutluyorum. Nice 91 yıllara...
Sevgi ve saygılarımla...

Bunlar da ilginizi çekebilir...

Related Posts with Thumbnails