9 Ağustos 2010 Pazartesi

Gırmızı bira


"Neredeydim" yazısı olması gereken bu post bakalım "Neye" dönüşecek.
İki hafta önce sevgili arkadaşım G ile yaptığımız buluşma planı, geçen yılki Bodrum sonrası görüşme planı gibi suya düştü. Bir küçücük ara bulamayan bu zavallı bünye, cumartesi günü mesainin son saatlerinde isyan edip, "hadi çantanı kap ve yola düş" moduna girdi. On dakika içinde çanta hazırlanıp, İzmir'e doğru yola çıkıldı. Bu depresif ruh hallerinden kurtulmanın en iyi yolunun seyahat etmek olduğunu tekrardan öğrenmiş oldum böylece. Saat geceyarısı olduğunda bir buçuk yıl rötarla G ile buluşabilmek şerefine nail oldum :)
"Çok kötüyüm"
"Agresfim, depresifim bütün sifli kelimelere sahibim"
"Güven beni eğlendir"
Vs. türlü maymunluklarım sonucu soluğu Gümüldür'de çok hoş bir mekan olan Ambiance'da aldık. Şarkıcı Tan ile sabaha kadar eğlendik. Hoplayıp zıplayıp ve alkol sınırına dayandıktan sonra, sabah beş sularında Kuşadası yoluna düştük. G'nin tatlı kuzeni C'nin yeni arabasını test etmek G'e düştü,  ki o geceden sonra kanımca yılın euro-ncap ödülü A3 ün olmalı, ve test sürücülerine mutlaka G'in mobese görüntüleri izletilmeli feyz almaları için :).
"Spoiler; bundan sonrasını trafik polisi veya jandarma trafik memuru arkadaşlar varsa okumasın lütfen"
Bilmem kaçyüz promil alkol, Gümüldür-Kuşadası arasındaki virajlı yollar, 130-140 km hız, ehliyetsiz bir sürücü (Şimdi böyle yazınca farkettim ki), sarhoş olmasam zaten bu şartlarda bayılmadan gidemezdim. Korkudan ölürdüm sanırım. Sağ salim Kuşadasına varıp sızdık deyim yerindeyse, C'nin tontiş anneannesinin evinde.
Öğle saatine yakın tekrar yola düştük Gümüldür'e dönmek üzere. Bu kez direksiyon sahibindeydi fakat sağ koltukta hala ulemadan G hoca oturuyordu. Şu virajı şöyle al, bu çizgileri şöyle takip et vs. ler eşliğinde (Bu yazıyı okuyunca ne tepki vereceğini düşünüp gülüyorum Gciğim) Selçuk'a ulaştık. Alkol denen lanetli maddenin sabah ağızda bıraktığı o pis tadı geçirmenin en güzel yolu çorba içmektir. Selçuk'ta şimdi ismini anımsayamadığım şirin çorbacı da kendimize gelip, yeniden yola çıktık.
Gümüldür'e ulaştığımızda benim ayrılma vaktim gelmişti. Öpüşüp, vedalaşma faslından önce G'e sorduğum son soru ve onun verdiği cevap, yazımın başlığının müsebbibi :D
Ben; Ne kadar sürüyor burdan terminale?
G; Kırkbeş dakika falan.
Zavallı ben; oleeeyy süper erkenden evde olacağım.
Bu paragrafta yazı gezi yazısına benzeyecek. Aman ha sevgili okuyucular, tam üç saatte ancak ulaşabildim Gümüldür'den terminale. İşte o cehennem anlarında hep bu yazıyı düşündüm. Bu yazıyı yazabilmek için buharlaşmadan sağ kalıp, terminale ulaşacaktım. Yaşama amacım haline geldi bu yazı. Ancak böyle ferahlayabilirdim o meşhur "kırkbeş dakika falan" sözünden sonra :D Velhasıl kendimi terminale atınca dedimki oh kurtuldum. Nereden bilirdim çilem yeni başlıyor :(
Hiç tedbirli ve sorumluluk sahibi olmadığımı yazılarımı okuyanlar gayet iyi bilirler :) Bu sebeple gidiş dönüş bilet almayı düşünecek kadar aklım olmadığını da. Ama kardeşim nedir bu yahu, herkes mi Bursa'ya gidiyor yahu. Yok, bütün firmaları dolaşıyorum bilet yok, hostes koltukları bile dolu, Yahu diyorum ben aşaada şoförün yattığı yer var ya, orda da giderim. Yeterki gidebileyim. Sonuç hep "Maalesef hanfendiiii Bursa yok" Ne hanfendisi ne Bursası, gözümün dönmesine ve birilerinin üstünü başını yırtmama ramak kala, çizgifilm karakteri gibi bi adam yanıma yanaşıp piskopatvari bir ses tonu ve vurguyla "Bursa'ya biletim var saat yedi için, ister misiniz?" diye sorunca gözümden iki damla yaş geldi. Mühühüühü. Allahım böyle bir mutluluğu herkese yaşatsın :D O Mario kılıklı adamın boynuna sarılıp öpesim geldi. Yani o anda gözüme Nuri Alço görünen adam biranda toprak dede Hayrettin Karaca oldu benim için. Karaborsa biletimi alıp, başladım beklemeye. Alahtan yanıma kitabımı almışım. Saide Kuds'un bir türlü biteremediğim kitabı Kimya Hatun yarılanmış oldu böylece. Tabi bu arada bi yandan da Güveni dürtüştürüyorum mesajlarla, kaldım buralarda falan diye. Sanki çocuk ne yapacaksa hayır planör falan da diil ki :) olsa gel buraya "Eğlendir beni" derdim. Var öyle bir yüzsüzlüğüm benim :D Neyse efenim geçirdik üç saati bindik otobüse. :( Allah sizi inandırsın otobüsü ve hostu görünce ve olanlar aklıma geldikçe gözlerim doldu. Dünkü sapık hostu düşünüp beterin beteri de varmış dedim. "Sapık host" bu yazıda bahsetmek istediğim kişilerden biriydi ama şöyle bir düşününce onu anlatmaya 1-2 paragraf yetmez. (Bu yazıdan sonra da onu yazayım o zaman :D)
Yalova seyahat denen iğrenç ötesi firma. Sahibi kimse o firmanın sesimi duy; seni o otobüse bağlayıp diyar diyar gezdirmek isterdim. Neyseki yan koltuk arkadaşım Ebru'nun tatlı sohbeti ve zorla da olsa verdirdiğimiz Susurluk molasıyla az hasarlı bir yolculuk geçirdim.

Gelelim devrin sonuna ve etkilerine;
-Otobüs yolccuğu yapacaksan mutlaka gidiş dönüş al (Birdaha almassam beni eşekler kovalasın)
-G kişisinin yol tahminlerine sakın güvenme :)
-Annenin kafana işlediği, bir kıyafetini ters giyersen bütün işlerin ters gider lafını aklından çıkarma. Taa gece 1 de farkettim ki, sabah ayyaş bünyem, ayılamadığından mütevellit t-shirtü ters giymiş. Bütün olay buymuş aslında. Ana Gırmızı bira!?!!?!?! hahhahhah işte buna güldüm.

Çok öpüldünüz sevgili ve saygıdeğer okuyucularım...

Ps: Fotokolaj hazırlıyorum. Editleyeceğim :D

Editlendi :D G kişisi isminin açıklanmasını istemediğinden mütevellit kayıttaki isim G olarak değiştirildi.  :D

Bunlar da ilginizi çekebilir...

Related Posts with Thumbnails